Piresiz Bir Hiç

Görsel sonucu

  "Söyleyin" dedi kadın. "Tanrı aşkına söyleyin,bir insanı iyileştirdiğim için mi asacaksınız beni? Suç bunun neresinde?" Son bir umut vardı kadının içinde, kurtuluşa dair. Yirmi yaşına yeni girmiş oğluna baktı, kiliseye iki sene önce kabul edilmişti. Boynuna ilmek geçirilen annesine bakarken istikrarını ve soğukkanlılığını bir an olsun elden bırakmadı çoçuk.
 
   Annesinin infazını isterse pek ala durdurabilirdi, kilise rahipleri arasında ağırbaşlı tavırlarından ötürü pek bir sevilmişti. Rahipler onun ricasını kırmazdı. Fakat zaten kendisi ihbar etmişti annesini. Kiliseden birkaç günlüğüne izin alıp köye gittiği zaman köylünün dilinde annesinin büyü yaparak ölüm döşeğindeki bir hastayı iyileştirdiği yönündeki dedikoduları duymuştu. İşin aslını öğrenmek üzere annesine konuyu açmıştı. Annesi de büyü yapmadığını, hastalığı çeşitli otlarla iyi ettiğini, bunu ise çarşı kurulduğu gün alışveriş için kasabaya indiğinde uzak memleketlerden gelen bir tüccardan öğrendiğini söylemişti. Fakat Jesus annesinin sözlerine inanmamış, onu annelikten men ederek kiliseye dönmüştü. Kilisede başrahibe çıkarak annesinin büyücülük yaptığını söylemişti. Annesi engizisyonun ağır kırbacından payını almak üzere kiliseye getirilmişti. Sözde yargılama sona ermiş ve en başından beri belli olan karar ilan edilmişti. Annesi küfre bulaşıp büyü yaptığından ötürü idam edilecekti. Şu an ise idamı gerçekleştirmek üzere şehrin meydanına darağacı dikilmişti. Birkaç rahip, kilise görevlileri ve halk, idamı izlemek üzere bir araya toplanmıştı. Kadın, sehpaya çıkarılırken kalabalık tarafından yuhalanmış, tartaklanmış, taşlanmıştı.

   Burası küçük bir şehirdi, buna rağmen şehrin büyük çoğunluluğun dindar olması şehri ünlü kılmıştı.
Papa defalarca bu şehirden söz ederek halkının dindarlığını övmüş, bu da halkı daha fazla galeyana getirerek tutuculuk katsayılarını artırmıştı. Meydana gelen din savaşlarına en çok genci gönderen şehir haline gelmiş, dini yayma misyonunu icra etmek üzere binlerce din adamı yetişmesine sebep olmuşlardı.
 
  "Oğlum, Tanrı şahidimdir ki büyü yapmadım. Tanrı hatrına bir defa sarıl annene, ölmeden önce son defa sarıl. Tanrı şahidimdir oğlum, ben küfre bulaşmadım, ben günahkarlardan olmadım yavrum."
Jesus'da en küçük bir kıpırdama yoktu. Annesi yalvaran gözlerle evladına bakıyordu, gözyaşları bir an olsun dinmedi. Cellat ilmeği geçirmişti. Bir adam çıktı sahneye, elindeki kağıdı açtı, toplanan kalabalığa yöneldi. "Maria Admovro adlı bu kadın büyü yaparak bir hastayı iyileştirmiş, Tanrı'nın yazdığı kadere meydan okumak cürretini göstermiştir. Fakat kilisemizde Tanrı adına hizmet eden oğlu Jesus Admovro bu günahkarlığa sessiz kalmayarak büyücüyü kiliseye bildirmiştir. Tanrı şahittir ki biz günah işleyen annemiz, babamız, kardeşimiz olsa dahi affetmeyeceğiz. Jesus Admovro'ya bu şerefli ve asil davranışının Tanrı katında ödüllendirileceğini söylemekten şeref duyuyorum. Engizisyon bu alçak büyücüyü Tanrı'nın en büyük günah saydığı büyü günahına bulaştığı için Yüce Tanrı adına asmaya karar vermiştir. Son sözlerini et Maria Admovro."
 
   Bir inanç ne kadar yüce olabilir? Ne kadar vazgeçilmez? Gökyüzünde cennete sahip olabilmek için yeryüzünü cehenneme çevirebilecek kadar mı? Bir anneyi, anneliğinden ötürü değil insanlığından ötürü asmaya göz yumabilecek kadar mı? Yoksa anneyi ihbar edebilecek kadar mı? Bir inanç ne vaadedebilir insana, bir insanın gözünü ne kadar kapatabilir? Ne kadar vahşi kılabilir insanı? Ucunda din, ucunda iktidar, ucunda para, ucunda özgürlük olan bir inanç... Ne olabilir vaadebileceği en yüce değer, insanlıktan başka?
 



   Maria, oğlunun kararlığından utandı, adı ödülle anılınca parlayan gözlerinden utandı. Annesini ihbar edebilecek kadar cesur olmaktan kabaran göğsünü görünce utandı. Maria o an yaşıyor olmaktan utandı, nitekim bu utancının sonlanacak olmasından umutlandı, şimdi ve şu an. Son sözlerini söylemek üzere sesini yükseltti.
 
  "Ey siz piresiz deve olamayanlar, niteliksizler, vasıfsızlar. Ey siz ki ancak çevresindekiler küçük olduğu için büyük olanlar. Ey siz ki bilginin cahilleri, cehaletin alimleri. Ey siz ki bir'ler var olduğu için büyük sanılan iki'ler. Ne olduğunuzu ve kim olduğunuzu iyi biliyorum sizin. Ey siz ki ancak cahiller, miskinler, acizler ve hiçler var olduğu için rahiplik, alimlik, bilgelik havasına bürünen serseri kafalı beyinsizler. Ey siz ki toplumun en aşağılıkları, en pisleri. Ey siz ki başüstünde tutulmasına rağmen ayakaltında değer görmesi gerekenler. Bir gün uyanıp ayağı kalktığı vakit toplumun nitelikli bilginleri, elinizle düşen eteklerinizi tuta tuta terk edeceksiniz bulunduğunuz mevkileri. O günü görmeyeceğim, o güne gelemeyeceğim de, fakat bu demek değildir ki her zaman bu muğlak düzenin köhne köşelerinde parazit gibi yaşamayı sürdürebileceksiniz. Ve oğlum Jesus, umarım Tanrı sana cenneti verir, yüreğindeki cehennemle ne kadar mutlu olabileceğini bilemesem bile!"

Yorumlar