Bir Tuhaf İnsan: Albert Camus'tan Alıntılar


 

Bir tuhaf insandır Camus, hakkında yorum yapmak olanaksızdır neredeyse. Fikirlerini öyle şiddetle savunurki bu yolda yapayalnız kalmayı bile göze alır. Fakat o kendini yalnız bırakan insanlar için ikinci dünya savaşına sessiz kalamayıp savaşa katılır. Herşeyi olduğu gibi kabul eden bizlere inat o eşelemiş, araştırmış ve sonunda doğruya ulaştığında ise bu doğruyu usanmadan savunmuştur. Diğer bir çok filozof gibi hayata küsmemiş aksine onu yalnız bırakan insanlık adına son anına kadar mücadele vermiş. II. Dünya Savaşı'na katılmış, insan haklarını savunmuş ve Komunizme yakın olmasına ragmen Sovyetleri eleştirmiştir.


  Fransız bir yazardır, Cezayir'de doğmuş babasını I. Dünya Savaşında kaybetmiştir. Annesi hizmetçilik yaparak onu okutmaya çalışmıştır. İlk evliliği eşinin sadakatsizliğinden dolayı bitmiş, verem hastalığında bir türlü kurtulamamıştır. Kırk dört yaşında Nobel Edebiyat Ödülünü alan ikinci en genç yazar olmuştur. Ünlü Yabancı adlı kısa romanın da yazarı olarak bilinen Camus kendini hiç bir zaman ne varoluşçu ne de absurdist olarak tanımlamamıştır. 1957 yılında bir trafik kazasında ölür. Yalnızlığı ve düşkırıklığını eserlerinde en içten şekilde yansıtan Camus'un kitaplarından bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum.

" Bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. Her şeyi feda etti ona ; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile... Ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. Canı sıkılıyordu, hepsi bu. İnsanların çoğu gibi canı sıkılıyordu. "

"Tek başına mutlu olabilmekte, utanılacak bir yan vardır."

"Çoğu zaman kendimize benzeyen ve zayıf yanımızı paylaşan kimselere açarız içimizi. Demek ki kendimizi düzeltmeyi ya da iyileştirmeyi istemeyiz : Önce kusurlu diye hüküm giymemiz gerekir. Yalnızca acınmayı ve yolumuzda cesaretlendirilmeyi dileriz."

"Hepsi de zengin olmaya çalışırlar. Niçin? Bunu merak ettiniz mi hiç? Güç kazanmak için elbette. Ama özellikle şunun için : Zenginlik insanı hemen verilecek yargıdan bağışık tutar, sizi metrodaki kalabalıktan ayırıp nikel kaplanmış bir arabaya kapatır, korunaklı geniş park yerlerinde, yataklı vagonlarda, lüks kamaralarda tecrit eder. Zenginlik, aziz dostum, henüz aklanma değildir, ama her zaman hoş karşılanması gereken ertelemedir."
 
"Tabii, gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür. Bunların dışında boş gurur ya da can sıkıntısı vardır."
 
"Çekicilik nedir, bilirsiniz : Açık hiçbir soru sormadan bir çeşit evet yanıtı alma biçimi."
 
"Elim yüzüm düzgündü, aynı zamanda hem yorulmaz bir dansçı, hem bilgisini satmayan bir derin bilgin olarak gösteriyordum kendimi, aynı zamanda hem kadınları, hem adaleti sevmeyi başarıyordum, ki pek kolay bir iş değildir bu."
 
''Annem hep, insanın tam anlamıyla mutsuz olamayacağını söylerdi.''
 
"Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir."
 
"Kuşkusuz aşkımız yerinde duruyordu; ama yalnızca artık kullanılmaz durumdaydı; taşınması güç, içimizde bir taş gibi kımıltısız, cinayet ya da mahkûmiyet gibi kısırdı."
 
"Yaptığım herhangi bir şeyden dolayı hiçbir zaman gerçek pişmanlık duyamamış olduğumu ona samimi olarak,hatta dostça açıklamaya çalışmak isterdim."
 
"Hiç mi umudunuz yok? ölüp bütün bütün yok olacağınız  düşüncesiyle mi yaşıyorsunuz? diye sorduğu zaman sesi de titremedi. Bu sorusuna, "Evet," diye karşılık verdim."
 
"Bizi en katlanılmaz acılarımızdan kurtaran şey, mutsuzluk içinde olduğumuzu "algılamayan" "başkaları" için yeterince yalnız sayılmadığımız, terk edilmiş ve yalnız olma duygusudur. Bu anlamda, mutluluk dakikalarımız bazen, yüz üstü bırakılmışlık duygusuyla içimizin kabardığı, içimizde sonsuz bir acının dalgalandığı dakikalardır. Yine aynı anlamda mutluluk, mutsuzluğumuzun merhamete gelmesinden başka bir şey değildir"

"Deneyim sözcüğünün boşluğu. Deneyim, deneye dayalı değildir. Deneyim, oluşturulamaz. Deneyime maruz kalınır. Sabır sözcüğü deneyimden daha doğrudur. Sabrediyoruz, daha doğrusu acı çekiyoruz."

"Her tür kesinliğe karşı, insanların öldürülmesinin sineklerin öldürülmesi kadar gündelik sayıldığı şu anlamsız dünyayı tanıdığımızı sakin sakin yadsıyorlardı; şu sınırları iyi çizilmiş vahşiliği, şu hesaplanmış çılgınlığı, şimdinin dışında ne varsa her şeye karşı korkunç bir özgürlük duygusunu da beraberinde getiren şu tutsaklığı, şu ölüm kokusunu, öldürmediği herkesi şaşkına çeviren şu ölüm kokusunu, son olarak da bir bölümü her gün bir fırının ağzına yığılmış, yağlı kokular çıkararak havaya karışan, öteki bölümü de güçsüzlük ve korkunun zincirlerine vurulmuş kendi sırasını bekleyen şu şaşkına dönmüş insanlardan olduğumuzu inkâr ediyorlardı."

"Doğal olan, mikroptur. Gerisi, sağlık, dürüstlük, saflık; bunlar iradenin, hiç susmaması gereken bir iradenin bir sonucudur diyebiliriz. Dürüst insan, kimseye mikrop bulaştırmayan insan, en az dalgınlık yapandır. Ve hiç dalgınlık yapmamak için irade ve çelik gibi gergin olmak gerekir!"

"Evet, sürekli olarak içimizde taşıdığımız o boşluk, o belirgin heyecan, mantıksızca geriye dönme ya da zamanın akışını hızlandırma isteği, belleğin o yanan okları; işte buydu sürgün duygusu."

"Önemli olan düşünme biçiminin iyi olup olmaması değil, düşündürmesidir."

"Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olmayacak."
 
"Fare olayında iyice çenesi düşük davranan basın artık tek söz etmez olmuştu. Çünkü fareler sokakta, insanlar evlerinde ölür. Ve gazeteler yalnızca sokakla ilgilenir."
 
"İnsan, alışkanlıklarını edindikten sonra günlerini kolay geçirir."

Yorumlar