Kendini Anlatmak


 Plinius’un dediği gibi, herkes kendisi için bir derstir; elverir ki insan kendini yakından görmesini bilsin. Benim yaptı­ğım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir; baş­
kasına değil kendime ders veriyorum. Ama bunları başkalarına da anlatmakla kötü bir iş yapmıyorum: Bana yararı olan bu işin belki başkasına da yararı olabilir. Zaten benim
bir şeye dokunduğum yok. Yalnız kendimle uğraşıyorum; delilik ediyorsam, bundan zarar görecek başkası değil, benim; çünkü bu öyle bir delilik ki bende başlayıp bende bitiyor, hiçbir kötülüğe yol açmıyor. Eskilerden yalnız iki üçü­nün bu işi denediğini söylerler; ama onların yalnız adlarını bildiğimiz için benim yaptığımın tıpkısını yapıp yapmadıklarını söyleyemeyiz. Ruhumuzun ele avuca sığmayan akışını gözlemek, onun karanlı derinliklerine kadar inmek, türlü hallerindeki bunca incelikleri ayırt edip yazmak zannedildi­
ğinden çok daha zahmetli bir iştir. Sonra bir taraftan bu işin o kadar başka, o kadar garip bir zevki de var ki insanı dünya işlerinden, hem de en değerli dünya işlerinden çekip alı­yor. Birkaç senedir düşüncelerimin kendimden başka amacı yok; yalnız kendimi sorguya çekiyor ve inceliyorum.


 

Başka bir şeyi incelediğim de oluyor ama, onu da hemen kendime çekiyor, daha doğrusu, kendime mal ediyorum; daha az faydası olan öteki bilimlerde olduğu gibi, bu bilimde­

çğrendiklerimi başkalarına bildiriyorsam, bunda hiçbir kö­tülük görmüyorum. Şunu da söyleyeyim ki Öğrendiklerimle hiç de yetinmiyorum. İnsanın kendini anlatmasından daha
zor ve daha yararlı hiçbir şey yoktur. Üstelik, meydana çıkmak için insanın süslenmesi, kendine çekidüzen vermesi gerekiyor. Ben durmadan kendimi düzenliyorum, çünkü durmadan anlatıyorum.


 Kendinden söz etmeyi kötü görmek, yasak etmek âdet olmuştur; çünkü kendinden söz etmek her zaman kendini övmek gibi görünür; kendini övmekse herkesin zıddına gider.
Ama kendinden söz etmeyi yasak etmek, çocuğun burnunu silecek yerde, burnunu koparmak olur.
    
Kusur korkusuyla suç işliyoruz.                   Horatius
 Bu tedbirde ben kârdan çok zarar görüyorum, hatta kendimden söz etmek mutlaka övünmek olsa bile ben asıl amacıma bağlı kalmak için, kendimdeki bu hastalığı meydana
koyacak bir işten kaçınmamalıyım; işlediğim, hem de iş edindiğim bu kusuru gizlememeliyim. Ama, bana sorarsanız, birçokları içip sarhoş oluyor diye, şarabı yasak etmek yanlıştır; fazla kaçırılan şeyler hep iyi şeylerdir. Kendinden söz etmenin kötü sayılması bence yalnız, halkın düşeceği kaba hatalardan ötürüdür. Bu türlü kurallar budalalara vurulan dizginlerdir: Ne azizler -ki kendilerinden pekâlâ söz ederler- ne filozoflar, ne bilginler bu kuralları dinler; onlara hiç benzememekle beraber ben de bu kuralları dinlemiyorum. Onların ereği kendilerini anlatmak değildir, ama sırası
gelince de kendilerini uluorta göstermekten çekinmezler. Sokrates kendinden söz ettiği- kadar neden söz eder? Hep müritlerini de kendilerinden bahsetmeye, kitaplardan öğren­

diklerini değil içlerinde olup bitenleri anlatmaya dürtüklemez mi? Tanrı’ya ve rahibe kendimizden bahsetmiyor muyuz? Protestan komşularımız bunu halkın gözü önünde yapıyorlar, Diyeceksiniz ki onlara yalnız kötü taraflarımızı anlatırız. Ama bu, her şeyi söylüyoruz demektir; çünkü iyi tarafımız da bütün günahlardan arınmış değildir.

 Benim mesleğim, sanatım yaşamaktır. Bana hayatımı duyduğum, gördüğüm ve yaşadığım gibi anlatmamı yasak edenler mimara da desinler ki, sen binalardan kendine göre değil başkasına göre, kendi bilginle değil başkasının bilgisiyle söz edeceksin. Kimse sormadan kendi değerlerini ortaya koymak bir övünme ise niçin Cicero Hortentius’un, Hortentius Cicero’nun belagatini öne sürüyor? Bana diyebilirler ki: Kendini kuru sözle değil işle ve eserle anlat. Ben her şeyden önce düşüncelerimi anlatıyorum, bunlarsa ün ve eser haline
gelemeyecek kadar belirsiz şeyler: Onları söz haline getirmekte bile güçlük çekiyorum. Birçok olgun ve değerli insanlar herhangi bir iş görmekten kaçınmışlardır. Yaptığımız iş­
ler kendimizden çok rastlantıların eseridir: Bu işler kendi özlerini belli ederler; beni ise ancak şöyle böyle, belli belirsiz, parça parça gösterebilirler.


 Ben kendimi olduğum gibi gösteriyorum: Öyle bir beden yapısı koyuyorum ki ortaya, bir bakışta damarları, kasları, her şeyi yerli yerinde görüyorsunuz.

 Öksürük, sararma, yahut kalp çarpması yalnız bedenin bir kısmını, onu da şöyle böyle, gösterebilir. Ben yaptıkları­mı değil, kendimi, öz benliğimi anlatıyorum.

 Bence insan ne olduğunu bilmekte dikkatli olmalı; iyi tarafını da, kötü tarafını da aynı titizlikle ortaya çıkarmalıdır. Eğer ben kendimi iyi ve olgun görseydim, bunu bağıra bağı­
ra söylerdim. Kendini olduğundan az göstermek, tevazu de­
ğil, budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. Aristoteles’e göre, hiçbir iyilik sahtelikle bir arada gitmez; doğru hiçbir zaman yanlışa yer vermez.
Kendini olduğundan fazla göstermek de, çok defa gururdan değil budalalıktandır. Bence bu kendini beğenme illetinin esası, kendinden pek fazla hoşlanmak, kendi kendine hayasızca âşık olmaktır. Bunun en iyi devası kendinden söz etmeyi yasaklayan ve böylece bizi kendimiz üzerinde düşünmekten büsbütün alıkoyanların dediklerinin tam tersini yapmaktır. Gurur insanın düşüncesindedir; söze dökülen onun pek küçük bir parçasıdır.


 Bu adamlar öyle sanıyorlar ki insanın kendi üzerinde durması, kendinden hoşlanması, hep kendisiyle uğraşması kendine fazla düşkün olması demektir. Oysa ki aşırı benciller kendilerini pek üstünkörü bilenler, kendilerinden önce iş­lerine bakanlardır. Onlara göre kendi kendisiyle baş başa kalmak, sırt üstü yatıp vakit öldürmektir; ruhunu zenginleş­
tirmeye, kendini adam etmeye çalışmak boş hayaller kurmaktır. Sanki kendimiz bizden ayrı, bize yabancı birisiymiş gibi. Kendinden aşağıya bakıp da kendi kafasına hayran olan adam, kendinden yukarıya, geçmiş yüzyıllara gözlerini kaldırsın; o zaman yüzlerce devin ayaklan altında kalacak ve burnu kırılacaktır. Kendi mertliğiyle övünüp böbürleniyorsa, onu çok geride bırakan Scipion’un, Epaminondas’m, bunca orduların ve milletlerin hayatlarını hatırlasın. İnsan kendindeki eksik ve cılız değerleri, üstelik insan hayatının hiçliğini
hesaba katarak düşünecek olursa, hiçbir değeriyle övünmeye kalkışmaz. Yalnız Sokrates, Tanrısının dediğine uyup kendini gerçekten tanımasını ve küçük görmesini bildiği için Bilge adını almaya hak kazanmıştır. Kendini böylesine tanıyan adam istediği kadar kendinden söz etsin.

-Montaigne-

 

Yorumlar